Ulu bir dağın derinliklerinde 

Ağır ağır mırıldanan yüzlerce keşiş 

Aynı anda birdenbire sustu

 

Bir Roma 

Bir Bizans 

İki Yahudiyedir susmamışlardı

Üstüne bir Ataman 

Bir Şah-ı İsamaili

Çokça Mehmed ve Murad geçmişti halbuki

 

Ne Sabetay 

Ne Mısri 

Ne de çarmıhta bir tanrı

 

Hiç susmadan 

Onlarca vadinin en derininde

Ayakta durup 

Mırıldanarak devam etmek

 

Şimdi bu en ağır yük

Ancak bir dağ refakatinde 

Uzun bir ovada 

Zeytin ile makine yağı arası bir kokuya bulanmış 

Lodosun hükümü altındaki rüzgarlar ile 

Belki çekilirdi

 

Ulu Dağ 

Coğrafyasına yaslanmış

Son anlamlı nefesini 

İşte bu keşişlerle 

Tam bu zamanlarda 

İnançlı ve uhrevi mırıldanmalarla veriyordu

 

Keşiş sesleri 

Bilmem hangi marka şişeye girecek olan 

Önce suyu bin kez

Bin kez havayı

En sonunda da toprağı 

Anarak yankılanmaktadır

 

Toprak ki 

Bu kez koca bir ova olarak

Kredi çıktıkça 

Toplu konutlar eliyle 

Bir eski zaman iblisi muamelesini

Göğsünden hançerlenerek görmektedir

 

Vinçler 

Ayazmaların açtığı 

Narin 

Patikalardan geçedursun

Terkedildiği manastırın 

Kulesinde gezen sağır zangocun 

Keçe koynundan sızan sabır

 

Şimdilerde minarelerden yankılanarak 

 

Şehrin eski sokaklarında 

 

Tedirginliğin gölgesini 

 

Taklit ederek dolaşmaktadır

 

Yerli yerinde ancak 

Yolu unutulmuş 

Birkaç

Binyıllık ağaç kalmıştır nihayet

 

Kiraz aromalı sanayi sevenler

Zeytin rengi metrolarda

Şimdi artık tatsız şeftalileri taşırken 

Uzak mahallelerin yakınlığı 

Durak hesabıyla yapılmaktadır

 

Vardiya vardiya büyütülen çocukların 

Arsızlığıdır yeni mevzuu 

Bahis ise ince bir yalancı sisin

Ancak veraseten kolaçan ettiği 

Paşa Çiftliğidir en fazla

 

Ulu bir caminin bahçesindeki 

Biteviye kataraktlı emekli gözler ise

O sağır Zangoçtan el aldıklarını 

Eş dosttan gizlemek için 

Kalan ömürlerini 

Kehribar taneli tespihlere yükleyerek 

Taneli bir hızla tüketmektedirler

 

Halbuki 

Yaslandıkları dağlarından 

Havalanan kartal 

Koza Hanında her sabah 

Ağır ağır açılan çifte kapı olur

 

Kanadındaki İsfahani süsün 

Lisanı münasibiyse

Uyuklayan tespihli ihtiyarlar yerine

Kendi derin gıcırtılarıyla konuşmaktadır 

Halbuki hanın bütün avlusu 

Evrenin bütün harfleri tarafından 

İpekli yolun kervanlarınca 

Hala her gün 

Muntazaman doldurulmaktadır 

 

Ama zaman… 

Tuhaftır

Her şafak yalvar yakar çağırdığı güneşi

Bu kez ışık hızıyla batırmak niyetindedir

 

Belki de bu yüzden

Coğrafya işte tam da bugün ölmektedir 

Ve ancak 

Şakaya gelmez terekesinin

Kıl ince mutlaklıkla 

Sahibi evveline 

Hemen şimdi dağıtılması gerekmektedir

 

Önce 

Kurtuldan bir zeytin danesi çağrıldı

Demirtaş Sanayiden bir fabrikanın karasıyla

Mirasın en önemlisi

Renge

Refakat edilerek

 

Sonra 

Koyu maviye çalan o kara 

Dev bir dane olarak

Yuvarlana yuvarlana 

Yalova yolunda 

Hazır kılındı

 

Sonra

Bu coğrafyanın tadı

Bir şeftali bahçesinden alınıp

Sefertaslarına sığsın diye

Küçük sanayi tornacılarına 

Emanet edildi

 

Ardından 

Koku

Çilek çekirdeğini 

Bir buğu tanesine sarıp 

Görükleden yükseldi

 

Çatlak köy evlerinin 

Uykusuz duvarlarındaki 

Bin sersem kırlangıcın

Aynı anda imkansızlarına yükselip

An içinde havada 

Tek bir nefeste ölüp

Tophanenin herhangi bir 

Ruj kızılı trafik direğinin 

Dibine sıralanmasıyla 

Efsun da tamamlandı

 

Artık kim neyi alacaksa meşrebince

Korkarak yaklaşmaktadır

 

Antalya

İlk ölmek üzere tam en ön sırayı kapacakken 

En uzaktan Kars 

Küflü bir peynirle zehirlenerek çırpınmaya başlayacak

Ardından Antep 

Etsiz kebabı icad ederek

En ön sıraya geçecektir

En sonunda da Ankara

Bilmem kaç bindörtyüziki yılından beri 

Çubuk Barajının kıyısında beklettiği 

Timurun galip fillerine binerek

Belki bir umut 

Filmi en başa sarmak maksadıyla

Maveraya göçecektir.

 

Zaman geçmiştir

Ya mekan?