TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Deniz Yücel

haberalmedya - Deniz Yücel haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Deniz Yücel haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Deniz Yücel: “Milletin Arasına Karışamayan Sayın Erdoğan, Kuklalarıyla Karşımıza Dikilmektedir” Haber

Deniz Yücel: “Milletin Arasına Karışamayan Sayın Erdoğan, Kuklalarıyla Karşımıza Dikilmektedir”

CHP PM, Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın tutuklanarak görevden alınması gündemiyle bugün toplandı. İstanbul İl Başkanlığı’nda toplantı sürerken CHP Sözcüsü Deniz Yücel, gazetecilere açıklama yaptı. Bu toplantının ardından Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı yapacaklarını belirten Yücel, şunları söyledi: "Beşiktaş’ta yaşayan her 3 kişiden 2’sinin oyunu alarak seçilen belediye başkanımızı yormak, yıldırmak ve itibarsızlaştırmak için atılan bu adımlar uzun vadede hiç şüphesiz bu alçakça senaryoyu planlayan, kurgulayan ve hayata geçirenleri itibarsızlaştıracak. Hukuki değil, siyasi amaçlarla başlatıldığı çok açık olan bu sürecin her bir adımı, adalet sistemindeki çürümüşlüğün en somut göstergesidir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100’üncü maddesine göre ‘hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller ile delilleri karartma veya kaçma şüphesi olduğuna dair hakkında somut bir bulgu’ bulunmayan bir kişi tutuklanamaz. Ceza yargılamasında tutuksuz yargılama esas, tutuklu yargılama istisnadır. Elbette Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’ın tutuklanmasını hukukla açıklamak, hukuk içerisinde bir yere oturtmak mümkün değil. Çünkü bu süreç hukuki değil, siyasi bir süreç. Bu yöntemler ancak siyasi arenada mücadele etmeye cesareti olmayanların başvuracağı yöntemler. Bugün Sayın Erdoğan, kaçak dövüşmektedir. Siyaset sahnesinde ahlâki bir rekabeti sürdüremeyen, sıcak salonlardan çıkıp milletin arasına karışamayan Sayın Erdoğan, kuklalarıyla, kullanışlı aparatlarıyla karşımıza dikilmektedir. "Tutuklama kararına itiraz yapılacak" Adalet Bakan Yardımcısı’nı İstanbul’a başsavcı olarak atamak, yargıyı siyasetin maşası olarak kullanmak ancak ve ancak siyasette söyleyeceği sözü olmayanların yapacağı işlerdir. FETÖ yöntemleri geçmişte bu ülkeye çok zarar verdi ama uzun vadede nihai amacına ulaşamadı. Bugün de bu yaşanan hukuksuzluklardan medet umanlar, umduklarını bulamayacaklar. Tüm bu hukuksuzluklar karşısında en etkin mücadeleyi kararlı bir şekilde vereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Gözaltı ve tutuklama kararının çıktığı andan bu yana milletvekillerimiz ve tüm parti yönetimimizle birlikte İstanbul’dayız. Yapılan gözaltı işlemine, arama kararlarına ve dosyadaki kısıtlama kararına karşı yetkili hakimlik nezdinde gerekli itirazlar yapıldı, önümüzdeki günlerde belediye başkanımız hakkındaki tutuklanma kararına ilişkin itiraz da yapılacak. Bu süreç bir kez daha göstermiştir ki, AKP iktidarı artık bir siyasi parti olmaktan çıkmış, adeta siyasi mafya gibi hareket etmektedir. Önce Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt’ta başlatılan, ardından Tunceli Ovacık Belediyemize uzanan, sonrasında İstanbul’un en gözde ilçelerinden Beşiktaş’ta sürdürülen süreç bunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. “Kanunsuz emirlere uyanlar yargıda hesap verecek” Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bunu her konuşmasında gösteriyor. Hukuksuzlukların devam edeceğini hiç çekinmeden açıkça söylüyor. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı, ‘Daha turpun büyüğü heybede’ diyorsa ‘Ben hukuk, yasa tanımam; yargı benim elimde, istediğim belediye başkanınızı görevden alırım’ demektir. ‘Yargı bilmez, ben yargıya fısıldarım, yargı da talimatlarımı uygular’ demektir. ‘31 Mart yerel seçimlerinde aldığınız belediyeleri türlü bahanelerle, suç icat ederek ısmarlama kararlarla elinizden alacağım’ demektir. ‘Ülke yönetimi umurumda değil, halkın yaşadığı ekonomik sıkıntı umurumda değil, ben siyasi menfaatlerime, koltuğumun ömrüne, bir kez daha nasıl seçilebileceğime bakarım’ demektir. ‘Ben tek adamım, ben ne dersem o olur, bir lafıma bakar’ demektir ve bu, düpedüz bir meydan okumadır. Bu meydan okuma karşısında hiçbir CHP’nin sinip susmasını beklemesin. Bu hukuk dışı sürecin bedelini, ülkenin birinci partisini tehdit etmenin bedelini sandık geldiğinde AKP en ağır şekilde ödeyecektir. Hiç kimse unutmasın ki CHP iktidarında AKP’nin vermiş olduğu hukuksuz kararların hesabı da tek tek sorulacak ve bu kanunsuz emirlere uyanlar, altında imzası olanlar, her kanunsuz emrin ve kararın hesabını yargıya verecektir.” “İlk sandıkta boykot edilmeyi göreceksiniz” Yurttaşların yaşadığı geçim sıkıntısına da değinen Yücel, “Bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve bakanlarının elinden boykot çağrısı yapmaktan başka bir şey gelmiyor. Bunun adı acizlik değildir de nedir? ‘Fiyat artışlarına karşı en büyük kozumuz satın almama özgürlüğünü kullanmaktır’ diyen Erdoğan ve AKP iktidarına sesleniyoruz. Bu ülkede gelmiş geçmiş en büyük fırsatçı sizsiniz. İlk sandıkta boykot edilmek neymiş, göreceksiniz. İşçiye, memura, emekliye, emekçiye sefalet maaşı verenlere, çiftçiyi ve esnafı ezenlere ve ezdirenlere halkımız ilk sandıkta kırmızı kart gösterecek ve hukuksuzlukların ortadan kaldırıldığı, eşitliğin, özgürlüğün, adaletin ve ekonomik refahın hâkim olduğu Türkiye iktidarını kuracaktır” ifadelerini kullandı.

Deniz Yücel: “Bu Operasyonların Ekrem İmamoğlu’na Uzatılmasına Ne CHP, Ne Milyonlar İzin Verir” Haber

Deniz Yücel: “Bu Operasyonların Ekrem İmamoğlu’na Uzatılmasına Ne CHP, Ne Milyonlar İzin Verir”

CHP PM, dün Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında parti genel merkezinde toplandı. CHP Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Deniz Yücel, PM’nin gündemine ilişkin bugün basın toplantısı düzenledi. Yücel’in açıklamaları şöyle: Değerli basın mensupları, bizleri ekranları başından ve sosyal medya hesaplarından takip eden kıymetli yurttaşlarımız, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Dün Parti Meclisi toplantımızı gerçekleştirdik. Parti Meclisi toplantımızda son siyasi gelişmeler ışığında 2025 yılı stratejilerimizi konuştuk. Enflasyon ve hayat pahalılığı, bunun karşısında alım gücü günden güne düşen işçilerimiz, emeklilerimiz, memurlarımız, artan üretim maliyetleri karşısında beli bükülen çiftçimiz, ağır ekonomik koşullar nedeniyle kepenk indiren esnafımız, geleceğinden umudunu kesmiş öğrencilerimiz ve tutarsızlıklarla dolu dış politika, gündemlerimizin ana başlıklarıydı. SİYASALLAŞTIRILAN YARGI, MUHALEFETİN ÜZERİNDE ADETA BİR SOPA GİBİ KULLANILMAKTADIR Bu sorunların tamamının sebebi, 23 yıldır ülkeyi tek başına yöneten AKP’nin iş bilmez liyakatsiz kadrolarıyla, yaptım oldu mantığıyla, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü ayaklar altına alan yönetim anlayışıdır. Demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün olmadığı yerde; toplumsal huzur beklenemez, ekonomik gelişmişlik ve refah beklenemez. Hukukun üstünlüğünün yok sayıldığı yerde hiçbir sorun çözülemez. Toplumun tüm kesimleri ekonomik kriz ve hayat pahalılığı altında inim inim inlerken, 23 yıldır tek başına iktidar olmanın verdiği yıpranmışlık, 31 Mart yenilgisinin hazımsızlığı ve iktidarı kaybetme kaygısıyla, demokrasiden nasibini almamış AKP iktidarının her şeyi dizayn etmeye çalıştığı, her fırsatta millet iradesinin gasp edildiği, hukuksuzluğun normalleştirilmeye çalışıldığı bir süreçten geçiyoruz. Bugün siyasallaştırılan yargı, muhalefetin üzerinde adeta bir sopa gibi kullanılmaktadır. İktidar aldığı her kararla, toplumun hava gibi, su gibi ihtiyaç duyduğu adalet sistemini biraz daha çürütmektedir. Halkımızın muhatap edildiği bu adaletsizlikler, her alanda ülkemizi geriye götürmekte, Türkiye’nin itibarına leke sürmektedir. Beşiktaş Belediye Başkanımız Sayın Rıza Akpolat’a yönelik yapılan operasyonda bu hukuksuzluk zincirinin son halkasıdır. 31 Mart’ta sandıkta elde edemediğini, çeşitli ayak oyunlarıyla millet iradesini gasp ederek elde etmeyi alışkanlık haline getiren AKP iktidarı, bu kez de yüzde 64 oy oranıyla kazandığımız Beşiktaş Belediyemize göz dikmiştir. Halkın seçtiği, her 3 kişiden 2’sinin oy verdiği Belediye Başkanımız Rıza Akpolat, bir kamu görevlisi olmasına rağmen hakkında kaçma şüphesi olduğuna dair somut bir bilgi, belge ve bulgu olmamasına rağmen bir davetiye ile ya da uygulamada yapıldığı gibi bir telefonla ifadeye çağırılsa, ifade verebilecek durumda olmasına rağmen Ceza Muhakemesi Kanununun açık hükümleri ihlal edilerek bir şafak baskınıyla, bir şafak operasyonuyla gözaltına alınıyor. KARŞIMIZDA, BİR HUKUK DÜZENİ DEĞİL, ORGANİZE BİR KÖTÜLÜK ŞEBEKESİ VAR Şüphesiz hiç kimse soruşturulmaktan ve yargılanmaktan muaf değildir. Ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Beşiktaş Belediyesinde yürüttüğü süreç, soruşturmanın ve sürecin hukuki değil siyasi bir saikle yürütüldüğünü çok açık bir şekilde göstermiştir. Bugün karşımızda, bir hukuk düzeni değil, organize bir kötülük şebekesi var. O organize kötülük; Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atayan, belediyeler iş yapmasın diye gelirlerini kesen, “belediyeleri silkeleyin” diye bakanlarına talimat veren kötülüktür. Maksat belli: FETÖ yöntemleriyle Belediye Başkanlarımızı itibarsızlaştırmak. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal kimliğini yıpratmak. Hukuk ve yargı ambalajı içerisinde bu siyasi operasyonu yapanlar, aslında sadece Beşiktaş’ta Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy vermiş olan seçmene değil, demokrasiye inanan milyonlarca vatandaşımıza meydan okumaktadır. Anlıyoruz ki, AKP 31 Mart seçimlerinde milyonlarca vatandaşın sandıkta verdiği mesajı, gösterdiği sarı kartı hala anlayamamış. Millet hayat pahalılığından bezmiş, zamlar yağmur olmuş milletin tepesine yağıyorken milletle gönül bağını koparmış olan AKP’nin bütün derdi, tasası “CHP’li belediyelerin halka hizmet etmesinin önüne engel koymak, çelme takmak ve kumpas kurmak…” İKTİDARIN SİYASİ HAZIMSIZLIĞINA BUGÜNE KADAR TESLİM OLMADIK BUGÜNDEN SONRA DA TESLİM OLMAYIZ Bugün iktidar; demokratik siyasetin asgari gereklerini bile yerine getirmeyecek kadar gözünü karartmış durumdadır. Bugün iktidar; halkın güvendiği, inandığı, oylarıyla yetkilendirdiği kişi Cumhuriyet Halk Partili olunca, adalet duygusunu, vicdanını kaybetmiş, siyasetin maşası olmuş bir kısım yargı mensupları aracılığıyla “her türlü siyasi operasyonu yapabilecek kadar” gözünü karartmıştır. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele masalıyla başlayan AKP hikayesi yasakların arttığı, yoksulluğun derinleştiği, yolsuzluğun ise tam da adresi olduğu bir noktaya varmıştır. Buradan bu siyasi operasyonlardan medet umanlara sesleniyorum. Biz, bu devleti kuran, köklerini Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinden alan Cumhuriyet Halk Partisi’yiz. Biz, Türkiye’nin birinci partisiyiz. İktidarın siyasi hazımsızlığına bugüne kadar teslim olmadık bu günden sonra da teslim olmayız. Bu saldırılara karşı mücadelemiz, topyekûn bir adalet ve demokrasi mücadelesidir. Bu mücadeleyi halkımızla birlikte büyüteceğiz ve halkımızın iradesine, daha iyi bir gelecek umuduna kast eden her türlü haksızlığın ve hukuksuzluğun karşısında duracağız. Bugün iktidar koltuğunda emaneten oturanlara hatırlatmak isteriz. Halkın gönlünden de gözünden de düştünüz. Panik içerisindesiniz. Acz içerisindesiniz. Akıntıya karşı kürek çekiyorsunuz. Ne yaparsanız yapın, belediye başkanlarımızla, milletvekillerimizle ve tüm kadrolarımızla hem halka hizmet edeceğiz, hem de sizin algı operasyonlarınıza karşı hep birlikte dimdik ayakta duracağız. Bugün saat 14.00’de Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, MYK üyelerimizle, milletvekillerimizle, Parti Meclisi üyelerimizle, belediye başkanlarımızla ve İstanbul il örgütümüzle bu haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı tepkimizi göstermek ve duyurmak için Beşiktaş Belediyesi’nin önünde olacak. Kimse bu hukuksuzluklara, bu siyasi operasyonlara sessiz kalmamızı beklemesin. BAROLARA GÖZ DİKEN AKP, AMACINA ULAŞMAK İÇİN HER YOLU MÜBAH SAYIYOR Değerli arkadaşlar, Beşiktaş Belediyemize yapılan bu siyasi operasyon ve algı mühendisliğinin yanında geçtiğimiz günlerde bir hukuksuzluk daha yaşandı. Yargının sacayağı, bağımsız savunmayı temsil eden İstanbul Baro Başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin görevlerine son verilmesi istemiyle dava açıldı. Yakın bir geçmişte çoklu baro uygulaması ile barolara göz diken AKP, amacına ulaşmak için her yolu mübah sayıyor. Ne seçim tanıyor ne de hukuk tanıyor. Yürütmenin yargıya talimat vermesi ve muhalif her sesi susturmak için hukuku araçsallaştırması, tarafsız ve bağımsız yargı sisteminin çöktüğünün ilanıdır. Demokratik hiçbir seçime tahammülü olmayan, itibar suikastleri ile kendine muhalif olan herkesi hedef gösteren iktidarın temel amacı bu ülkede bir korku iklimi yaratmaktır. Yargının kurucu unsuru olan bağımsız savunmayı susturmaya yönelik bu tutum İstanbul Barosu nezdinde tüm barolara bir gözdağı verme girişimidir. Bilinmelidir ki savunma hakkının temsilcisi avukatlar ve onların meslek örgütü olan barolar bu tehdit, sindirme ve baskı politikalarına asla boyun eğmez. Hukuksuzluk sadece bize değil, kime yapılırsa yapılsın karşısında duracağız. Belediyelerden başlayıp barolara uzanan hak ve irade gaspına karşı durmak; hukuka, adalete, özgürlüklere, meslek örgütlerine, seçme ve seçilme iradesine inanan herkesin görevidir. Hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Teşekkür ediyorum. Sorusu olan var mı arkadaşlar? CHP HER KOŞULDA, HER SATIHTA; HER TÜRLÜ MÜCADELEYİ VERMEYE HAZIRLIKLI OLAN BİR PARTİDİR Soru- Efendim Beşiktaş'taki operasyonun Ekrem İmamoğlu'na uzanma ihtimali de konuşuluyor. Sizin Parti Meclisinde böyle bir gündeminiz oldu mu? Olduysa da CHP'nin yol haritası ne olacak bu konuda? Deniz Yücel- Efendim Dün Parti Meclisi toplantımız yaklaşık 7 saat sürdü. Parti Meclisi toplantımızın önemli ve ana gündemlerinden biri de Beşiktaş belediyemize yapılan operasyondu. Elbette bu konuyu çok yönlü olarak değerlendirdik ve hala da değerlendiriyoruz. Bir kere yargı bağımsız olsa idi bu sürecin bu noktaya gelmemesi gerekirdi. İktidarın siyaseti dizayn etmesi için iktidarın aparatı olan, iktidar elinde araçsallaşan yargı mensupları olduğu gibi bu ülkede mesleğini anayasaya, kanunlara, vicdani kanaatlerine göre yapan onurlu, şerefli, haysiyetli hakimler ve savcılar olduğunu biliyoruz. Hatta onların sayısının çok daha fazla olduğunu da biliyoruz. Ve tabii Türk yargısına da güvenmek istiyoruz. Üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü olan bir ülkede seçimle gelen kişilerin yine seçimle gitmesi gerekir. Böyle hukuk ambalajı içerisinde siyasi operasyonlarla değil. Ancak şunu ifade edeyim. Biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz. Cumhuriyet Halk Partisi her koşulda, her satıhta her türlü mücadeleyi vermeye hazırlıklı olan bir partidir. Sayın Ekrem İmamoğlu geçmişte Tayyip Erdoğan'ı ve AKP'yi üç kez yenmiş, İstanbulluların gönlüne girmiş, gönlünde taht kurmuş, Türkiye'nin geleceğini inşa edeceği konusunda bir iddia ortaya koymuş bir siyasetçi. Sadece İstanbulluların değil Türkiye'nin, milletimizin gönlünde taht kurmuş bir siyasetçi. Dolayısıyla bu sürecin, bu siyasi operasyonların Sayın Ekrem İmamoğlu'na uzanmasına, uzatılmasına ne Cumhuriyet Halk Partisi izin verir ne de milyonlar izin verir. Teşekkür ediyorum.

Deniz Yücel: "Hayat Pahalılığı ile Bu Milleti Canından Bezdirdiniz" Haber

Deniz Yücel: "Hayat Pahalılığı ile Bu Milleti Canından Bezdirdiniz"

Parti Sözcüsü Yücel, "DEM Parti heyeti ile CHP heyeti görüşecek mi?" sorusuna, "CHP heyetini, yarın DEM Parti heyeti ziyaret edecektir. CHP heyetine Genel Başkanımız Özgür Özel başkanlık edecek ona Genel Sekreter Selin Sayek Böke, Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen ve Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın eşlik edecek" yanıtını verdi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Merkez Yönetim Kurulu, Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında CHP Genel Merkezi’nde toplandı. Toplantının ardından CHP Sözcüsü Deniz Yücel, MYK gündemine ilişkin basın açıklaması yaptı. Yücel'in açıklaması şöyle: "2025 yılının ilk MYK toplantısını bugün gerçekleştirdik. Bugünkü toplantımızda toplumun tüm kesimlerini derinden etkileyen hayat pahalılığını, bu ekonomik kriz ortamında asgari ücretliye ve dar gelirliye, emekliye reva görülen artışları konuştuk. Yeni yılın milletimize öncelikle sağlık, mutluluk, huzur, barış ve refah getirmesini diliyoruz. 2024 yılının son günlerinde işçiye, emekçiye 22 bin 104 liralık asgari ücreti reva gören AKP iktidarı, şimdi de memur ve emeklileri kaderine terk etti. Milyonlarca emekli ve memurun beklediği zam oranları, TÜİK’in aralık ayı enflasyonuna ilişkin yaptığı açıklama ile belli oldu. Buna göre 2025 yılında memur ve memur emeklisi yüzde 11,54, SSK ve BAĞ-KUR emeklileri ise yüzde 15,75 zam alacak. "Hayat pahalılığı ile bu milleti canından bezdirdiniz" İktidarın baskısı altında, “şıracının şahidi bozacı” misali, AKP’nin yanlış ekonomi politikalarının destekçisi bir kurum haline gelen TÜİK, yine kimseyi şaşırtmadı. Aralık ayında, yani bu ülkede yaşayan emeklinin, memurun maaş zamlarının belli olacağı ayda, her ne hikmetse tüketici fiyat artışını aylık yüzde 1,03 olarak hesapladı. 2 yılı aşkın bir süredir kesinleşmiş yargı kararına rağmen, enflasyon sepeti madde fiyat listesini açıklamayan TÜİK, yaptığı bu hukuksuzluktan utanmadığı gibi açıkladığı enflasyon oranından da hiç utanmadı. Sayın Mehmet Şimşek de, TÜİK’in açıkladığı bu gerçek dışı oranla, “son 19 ayın en düşük enflasyonu” diye övünmekten çekinmedi. Çok net bir şekilde ifade etmekte fayda görüyoruz: “İstikrar” safsataları ile halkı kandırdığını yada oyladığını zannedenler bu halkın en büyük düşmanıdır. Evet AKP iktidarı istikrarlı ama işçiyi, emekçiyi, emekliyi, dar gelirliyi enflasyona ezdirmede istikrarlı. Çocukları etten, sütten, yumurtadan; milyonları temel gıda maddelerinden mahrum bırakmakta istikrarlı. Evet istikrarlı; Halk yığınlarını yokluğa ve yoksulluğa mahkum etmekte istikrarlı. Market raflarında etiketler, neredeyse her gün değişiyor. Pazar tezgâhlarında etiketler bir önceki haftayı aratacak kadar hızlı artıyor. Kira artış oranı yüzde 58, yeniden değerleme oranı yüzde 44, ekmek fiyatları yüzde 25 artmış, neymiş, vatandaşın geçim sıkıntısını çözmek en büyük öncelikleriymiş. Yahu geçim sıkıntısının sebebi, sizin yıllardır bu ülkeye dayattığınız akıl dışı ekonomi politikaları. Bir de kalkmış hiç utanıp, sıkılmadan geçim sıkıntısını çözmekten söz ediyorsunuz. Hayat pahalılığı ile bu milleti canından bezdirdiniz. "Çalışanın nerede ne kadar harcayacağını kısıtlamanın amacı ne?" Ekonomi bilimiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan ekonomi politikalarınızla ülkeyi deneme tahtası haline getirdiniz. Bu ülkede sabahtan akşama kadar emek verip, alın teri döküp çalışıp didinen, insanca bir hayat yaşama hayali olan herkesin umudunu söndürdünüz. Bir ülke düşünün ki işçisi de, emeklisi de, memuru da, asgari ücretlisi de, esnafı da, çiftçisi de mutsuz. Halk mutsuz, vatandaş mutsuz. Kim mutlu? Sayın Erdoğan ve avanesi mutlu. Yandaş mutlu, ballı ihalelerin adresi olan 5’li çeteler mutlu. Günden güne genişleyen dar gelirli ve yoksul milyonlar, bir avuç insanın mutluluğuna kurban ediliyor. Türkiye'de yüksek enflasyon nedeniyle gıda fiyatları katlanarak artmaya devam ediyor. Memuru, özel sektör çalışanı ayırt etmeksizin enflasyon ve hayat pahalılığı herkesin sırtında bir yük. Emekçiler için hayatta kalmak her geçen gün daha da zorlaşırken SGK, iş yerlerinde işçilere verilen yemek kartlarına veya fişlerine ilişkin yeni bir genelge yayınladı. İşçiler kendilerine verilen yemek fişlerinin ancak 158 lirasını marketlerde kullanabilecek, eğer bu miktar geçilirse, geçen kısım için işveren SGK pirimi ödemek zorunda. Milyonlarca emekçi, bu yemek kartlarıyla, yemek molalarında karnını doyurmak yerine ev alışverişlerini yapıyor, evde çocuğuna belki ayda bir kere de olsa et, kıyma yedirebiliyordu. Bu yemek fişleri çalışanın hakkıysa çalışan bunu istediği gibi harcamakta özgür olmalı. Çalışanın nerede ne kadar harcayacağını kısıtlamanın amacı ne? İster yemek yer, ister marketten alışveriş yapar evinde çocuğuyla yer. Millet zaten geçim sıkıntısı çekiyor, işyerinde aç duruyor, belki evden ekmek peynir götürüyor ama yemek fişini özellikle harcamayıp çocuklarının rızkı olarak görüyor. Bu maaşlarla kirasını faturasını dahi ödemekte zorlanan emekçilerin, bir de yemek fişlerine mi göz diktiniz? Yakında neredeyse aldıkları nefesten, soludukları havadan bile vergi isteyecekleri emekçilerimizin sırtındaki yükü hafifleteceklerine, yük üstüne yük bindiriyorlar. Vatandaşın omuzlarındaki geçim derdi sıkıntısını azaltacak düzenlemeler yapacaklarına, aksine vatandaşı köşeye sıkıştıran, çıkış yolu bırakmayan düzenlemeler yapıyorlar. Adeta vatandaşın sabrını sınıyorlar. AKP iktidarı bir yandan vatandaşı açlıkla, yoklukla, yoksullukla sınarken bir yandan da; bu adaletsiz ekonomik ve sosyal düzen içerisinde sosyal belediyecilik anlayışıyla, kendi öz kaynakları ve kıt imkanlarıyla halkı gözeten, vatandaşın hayatını bir nebze kolaylaştırmak için çalışan ve üreten CHP’li belediyelere çamur atıyorlar. 22 yıldır tek başına iktidardalar; memleketin dört bir yanı pahalılıktan inim inim inliyor; ama onlar vatandaşın derdine derman olmak için çalışacaklarına bizim belediyelerimizi karalama peşindeler. "CHP’li belediyeler halk için çalışmaya, vatandaşın derdine derman olacak çözümler üretmeye devam edecek" CHP’li belediyeler vatandaşa, kent lokantalarında uygun fiyata, kaliteli yemek yiyebilme fırsatı sunuyor, bu ülkenin umudu olan gençlerimiz için yurt yapıyor, yarınlarımız, geleceğimiz olan çocuklarımız için kreş açıyor. Merkezine halka hizmeti koyduğumuz belediyecilik anlayışımız, vatandaşımızı memnun ediyor, işte bundan rahatsız oluyorlar. Vatandaşın CHP’li belediyelerin hizmetlerinden memnun olmasını hazmedemiyorlar. Çünkü; iktidarlarını kaybetmekten korkuyorlar. Çünkü tek adam yönetiminin değişmesinden; saraylardaki saltanatlarından ve şatafatlarından mahrum kalmaktan korkuyorlar. Çünkü yıllardır yedikleri kul hakkının hesabını vermekten korkuyorlar. AKP’nin belediyelerimizi her türlü kuşatma hamlesine rağmen, CHP’li belediyeler halk için çalışmaya, vatandaşın derdine derman olacak çözümler üretmeye devam edecekler. Burada ufak bir parantez açmakta fayda var. Hafta sonu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sıcak ve konforlu salonlarda bazı konuşmalar yaptı. Halkın gerçek gündeminin yakınından bile geçmeyen konuşmalarının yarısı “Fetih masalları”, yarısı da “Cumhuriyet Halk Partisi’ne attığı iftiralardı.” AKP’nin yandaşlarına akıttığı ballı ihaleler ortaya çıkınca; çareyi Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’e ve Genel Başkan Yardımcılarımıza sataşmakta, onları suçlamakta buldu. İftira atmakla kabahatlerinin kapatılacağını zannedenlere birkaç hatırlatma yapmakta fayda görüyoruz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, memlekete yapılan her hizmeti değerli ve önemli buluruz. Sizin görmezden geldiğiniz bizimse gözettiğimiz tek kriterimiz var, o da “kamunun üstün yararı. Rakamlar ortada, “Hazine garantili” Yap İşlet Devret ve Kamu Özel İş birliği Projeleri ile yıllardır kamuyu zarara uğratan bir AKP iktidarı var. Bakın Ulaştırma ve Altyapı Gölge Bakanı, Genel Başkan Yardımcımız Ulaş Karasu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Gölge Bakanı, Genel Başkan Yardımcımız Deniz Yavuzyılmaz çok önemli açıklamalar yaptılar. 2024 yılında Çanakkale Köprüsü geçiş garantisi verilen araç sayısı 16 milyon 425 bin, geçen araç 2 milyon 684 bin 738 hata payı yüzde 84. Hazineden şirkete ödenen garanti tutarı 281 milyon Euro. Sadece bu akla ziyan projeler değil bir de yandaşlar için “uygun” hale getirdiğiniz ihaleler var. Ankara-Samsun Hızlı Tren Projesi kapsamında inşa edilecek Delice Çorum hattı kısmı. Neresinden tutsanız elinizde kalıyor. İhaleyi önce 27 Aralık günü olarak planladılar ve ilan ettiler. İhaleyi alacak şirket günler önce ortaya çıkınca ihalenin göstermelik olduğu belli oldu. Bu sefer ihale gününü 31 Aralık olarak ilan ettiler. Şirketin ismi değişti ama kendisi değişmedi. "Biz memlekete hizmete değil, yolsuzluğu hizmet diye pazarlayanlara karşıyız" Üstelik senenin son günü ihaleye çıkarak yandaş şirketin, işçilik ücretlerini 2024 yılına göre yapabilmesini de sağladılar. Adrese teslim şekilde yandaş müteahhitlere yangından mal kaçırır gibi yılın son günü altın tepside ihale verdiler. Tamamı kamu zararı. Vatandaşın parasıyla yandaşların cebini doldurdular. Bu nedenle ülkedeki fabrikaları, limanları tek tek satan, halkın cebinden alıp, yandaşın cebine aktaran, vatandaşa geçmediği köprünün, kullanmadığı havalimanının parasını ödeten bir iktidardan “hizmet” tavsiyesi alacak değiliz. 22 yıllık iktidarı boyunca defalarca Kamu İhale Kanunu değiştirip, sağladığı istisna ve muafiyetlerle kanunu yandaşa “uygun” hale getiren, halk açlıkla sınanırken, kamunun kaynaklarını 3-5 şirkete peşkeş çeken, yolsuzlukları ülke sınırlarını aşan, vatandaş yoksullaşırken, kendisini ve çevresini zenginleştirme derdine düşenler bir kez daha duysun diye söyleyelim: Biz memlekete hizmete değil, yolsuzluğu hizmet diye pazarlayanlara karşıyız. Yeni yıla girmeden önce 2007 yılında kurulan Yunus Emre Vakfı ile ilgili çok ciddi iddialar gündeme geldi. Bu vakıf AKP iktidarları döneminde kurulan sayısız vakıftan biri. “Türkiye’nin uluslararası alanda bilinirliğini, güvenilirliğini ve itibarını artırmak” vizyonu ile kurulduğu söylenen bu vakıfın misyonu ise “Dünyanın her yerinde Türkiye ile bağ kuran ve Türkiye’ye dost insan sayısını artırmak” imiş… “Anlaşılan o ki vizyonu da, misyonu da kâğıt üzerinde kalmış…” Görünen o ki; Vakfın misoyonu olarak ifade edilen Yurt dışında bağ kurma meselesi, vakıf yöneticilerinin yurt dışına kaçmaları içinmiş. Sözde kamu yararına kurulan bu vakıfta sahte belgelerle yüz milyonlarca liralık yolsuzluk yapıldığı tespit ediliyor. Bu vakıf aracılığıyla Suriye'ye yardım kisvesi altında naylon faturalar kesilerek büyük soygun yapıldığı ortaya çıkıyor. Konuyla ilgili başlamış olan bir soruşturma var. Şüphesiz yolsuzluk iddiaları tüm yönleriyle araştırılmalı. Ama burada çok önemli iki husus daha var. Soygunu yapan bürokrat göz göre göre Almanya'ya kaçmış ve orada iltica talebinde bulunmuş. Son 20 gün içinde Aile Bakanı’nın eşi ve MHP Genel Başkan Yardımcısının oğlu kurumdan istifa ettirilmiş. Bu kişiler bu soruşturmanın neresindeler? Şüpheliler hakkındaki suçlamalara bakar mısınız? "Görevi kötüye kullanma", "Zimmet", "Nitelikli dolandırıcılık" ve "Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama" "Milli Eğitim Bakanlığı bu kez de; Hizbullah ve Hüda-Par’a yakınlığıyla bilinen bir vakıf ile protokol imzalandı" Bakın Değerli arkadaşlar bu ülkede, Tweet attığı için sorgulanan insanlara yurt dışı yasağı var, ama naylon fatura düzenleyenler elini kolunu sallayarak Almanya'ya gidiyor. Vatandaşın cebinden ödediği vergilerle, sözde (!) kamu yararına kurulmuş vakıflar üzerinden devleti soyanlardan, kamuyu zarara uğratanlardan hesap sorulmalıdır. Soyulan Yunus Emre Vakfı değil, vatandaşımızdır. Laiklik karşıtı uygulamaları ve skandallarla anılan Milli Eğitim Bakanlığı bu kez de; Hizbullah ve Hüda-Par’a yakınlığıyla bilinen bir vakıf ile protokol imzaladı. Domuz bağı ile Gaffar Okkan cinayeti ile özdeşleşmiş bir örgüt olan Hizbullah ve Hüda-Par ile ilişkisi bulunan gerici bir vakıfla iş birliği yapan Milli Eğitim Bakanı da laik ve çağdaş eğitime açılan savaşın bir diğer cephesidir. İmzalanan protokol sayesinde bu gerici vakıf, ilkokul 4. sınıf ile 12. sınıf arası tüm okullardaki 10-18 yaşlarındaki 10 milyon öğrenciye, MEB’in onayıyla erişebilecek. Bu vakfın yönetim şemasına bakıldığında; vakfın çocuklarımıza temas etmesi konusundaki endişemiz anlaşılacaktır. Vakfın başkanı olan şahsın; Hizbullah örgütünün yasadışı medrese faaliyetlerini yürüttüğüne dair ciddi iddialar var. Vakıf başkan yardımcısı ise 2011 yılında düzenlenen Hizbullah operasyonunda gözaltına alınıp tutuklanmış. Vakfın bir başka Yönetim Kurulu Üyesi, Hüda-Par'ın Genel İdare Kurulu Üyesi. Bütün dünya yapay zekâyı nasıl kullanırız diye konuşuyor, bunun için milyonlar harcıyor, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Milli Eğitim Bakanlığı ise tarikat bağlantılı vakıflarla protokol imzalama derdinde. MEB’in Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı cemaatlerle yaptığı tüm protokol ve anlaşmalar ivedilikle iptal edilmelidir. Bu protokollerde imzası bulunanlar ile ilgili soruşturma açılmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı illa bir protokol imzalamak istiyorsa, TÜBİTAK gibi köklü kurumlarla işbirliği halinde olmalıdır. Neden TÜBİTAK ile bir protokol imzalanmıyor, neden bilim temelli eğitim desteklenmiyor da karanlık zihniyete hizmet ediliyor? Tüm bu sorular, yetkili ağızlardan tatmin edici bir şekilde cevaplanmalıdır. Daha bugün bir başka protokolün yapıldığını da öğrendik. MEB, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı ile de protokol imzalamış. Protokol kapsamında; Ülkü Ocakları okullarda kurs açabilecek, etkinlik düzenleyebilecekmiş. Ülkü Ocakları ile MEB iş birliği halinde çalışacakmış. Devlet okullarında artık eğitim öğretim dışında her şey var. Aklın ve bilimin ışığındaki eğitim ve öğretimin yerini, cemaat ve tarikat zihniyeti alıyor. Laik, çağdaş eğitim yok, siyasi partilerin uzantıları var. Hiçbir çocuğumuzu ve gencimizi, aydınlık geleceğimizi tarikat ve cemaatlerin eline bırakmayacağız, günlük siyasi heves ve çıkarlarınıza kurban etmeyeceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi, laik, çağdaş ve bilimin ışığındaki eğitimin bekçisi olmaya devam edecektir. "Bunların derdi Suriye’den para kazanmak" Suriye’de Golani’nin başında bulunduğu HTŞ yönetiminin yaptığı atamalar söylemlerle çelişmektedir. Uluslararası basına ılımlı mesajlar veren, cübbesini sarığını çıkarıp takım elbise giyinip kravat takan Golani; Türkiye’nin de arananlar listesinde bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir teröristi tuğgeneral atadı. Bu atamadan daha vahim olan durum bu teröristin bir mahkeme kararı olmadan, İçişleri Bakanlığı'nın arananlar listesinden aniden çıkarılmasıdır. Peki buradan İçişleri Bakanı Sayın Ali Yerlikaya’ya soralım: Bu terörist Mehmetçik’e mi kurşun sıkmıştı, yoksa bombalı eylem mi düzenlemişti? Bu kişiyi arananlar listesinden hangi gerekçeyle çıkardınız? Sokak ortasında kadınları infaz ettiren bir kişi adalet bakanı, IŞID’li bir terörist Suriye İstihbarat Başkanı olarak atanıyor. Erdoğan, Suriye’nin yeniden inşası konusunda bakanlarına talimat verdi. Ulaştırma bakanı hemen ön incelemesini tamamladı ve Şam ve Halep Havaalanlarını, kara yollarını, demir yollarını onaracaklarını ya da yeniden yapacaklarını söyledi. Hemen arkasından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Suriye’nin % 60’ndan fazlasında elektriğin olmadığını ve elektrik altyapısını yine bizim tarafımızdan inşa edileceğini ifade etti. Suriye’nin yeniden imar edilmesi için ilk etapta acil olarak 80 milyar dolara ihtiyaç olduğu hesaplanıyor. Birçok Avrupa ülkesinin yaptırım uyguladığı Suriye’ye; AKP iktidarı bu yatırımları kimin parasıyla yapacak? Tabiki asgari ücretliden, emekliden, esnaftan, çiftçiden ve üreticiden kıstığı paralarla yapacak. Karşılığında ne olacak? Tabiki 5’li çeteye ve onların yavru müteahhitlerine iş bağlayacaklar. Bunların derdi Suriye’nin yeniden ayağa kalkması yada Türkiye’de yaşayan milyonlarca Suriyelinin geri dönmesi değil. Bunların derdi Suriye’den para kazanmak. "Derhal Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönmesi için bir planlama yapın ve takvim açıklayın" Esad düşer düşmez koştur koştur, nefes almadan Suriye’ye koşan İbrahim Kalın Emevi Camii’nde namaz kıldı. Fotoğraflarını kendi sosyal medyasında paylaşıp şovunu yaptı. Ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yine aynı şekilde gidip Golani’yle kucaklaştı. Kasiyun Dağı’nda beraber çay içtiler. Peki, sormak lazım; HTŞ’nin Türkiye’de okuyan; Dışişleri Bakanı Şeybani neden ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye değil de Suudi Arabistan’a yapıyor? Neden Türkiye’ye gelmeden önce Ortadoğu turuna çıkıyor? Suriye’yle ilgili en önemli konu: Türkiye’de bulunan Suriyeliler. AKP ve Erdoğan Suriyelileri ülkelerine göndermek istemiyor. Milletimiz bunu çok iyi anlamalı ve irdelemeli! Çok etnik kökenin, çok dinin, çok mezhebin bir arada yaşadığı ve kuruluşundan günümüze kadar gerilim, savaş, çatışma kıskacında olan Suriye ulus devlet olamamış ve yıkılmıştır. 54 yıldır diktatörlükle yönetilen, şimdi de cihatçı selefi bir gurubun otorite kurmaya çalıştığı Suriye’de kısa ve orta vadede umut görünmemektedir. Suriye’deki bu umutsuz durumu Türkiye’de yaşayan Suriyeliler de görüyor ki ülkelerine geri dönmüyorlar. HTŞ’nin; El-Kaide, El-Nusra ve IŞID genlerinden arınacağını düşünmek en hafif tabirle saflıktır. AKP ve Erdoğan’a geçen hafta yaptığımız çağrımızı yineliyoruz. Derhal Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönmesi için bir planlama yapın ve takvim açıklayın. Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle 13 yıldır en büyük çileyi, Suriye halkından sonra biz çektik; en büyük bedeli biz ödedik. Bu milletin bu yükü daha fazla taşımaya tahammülü yok." Açıklamanın ardından bir basın mensubu Deniz Yücel'e "DEM Parti heyeti ile CHP heyeti görüşecek mi?" diye sordu. Yücel soruya, "CHP heyetini yarın DEM Parti heyeti ziyaret edecektir. CHP heyetine Genel Başkanımız Özgür Özel başkanlık edecek ona CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen ve Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın eşlik edecek" yanıtını verdi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.