TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Hep beraber kurtulmak

Yazının Giriş Tarihi: 18.01.2025 15:38
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.01.2025 15:39

Muhalif ve eleştirel içerikli yayın yapan TV kanallarının hemen hepsi canlı yayındaydı.İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu heyecan tonu bir hayli yüksek basın açıklamasını şöyle noktaladı:

“Kurtuluş Yok Tek Başına. Ya Hep Beraber, Ya Hiçbirimiz.”

Hani, geçen gün AKP’nin eski “ağır toplarından” Yalçın Akdoğan bir TV kanalında “Devlet Bahçeli’nin Öcalan konusundaki ilk sözlerini duyduğumda sofradaydım. Şaşkınlıktan elimdeki çatalı düşürdüm” dedi ya. Tam da o halde, ekrana donuk donuk bakmaya başladım.

“Acaba yanlış mı duydum? Yoksa kafamdan bu sözü geçiriyorum da, Ekrem Bey öyle diyor diye bir algı mı oluştu zihnimde?” dedim.

Hayır. Ekrem Bey, tam da bu lâfı söylemişti.

Bahçeli’nin bir süredir PKK lideri hakkında konuşurken kullandığı üslup, iktidar tarafından yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı’nın Ahmet Türk’ün Bahçeli hakkındaki hayret verici ifadeleri, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in nihayet “kırmızı kart”tan söz etmeye başlaması, daha dün Recep Tayyip Erdoğan’ın önce “Esed” deyip, sonra da “Nereden çıktı bu Esed yahu. Aslında Esad demek lazım” diye ağızlarımızı açık bırakması, beyinlerimizi dumura uğratması hep o misal.

İşin ironisi bir yana…

İmamoğlu, bizim gibi devrimci – sosyalist cenahta mücadele verenlerin neredeyse 50 yıldır sürekli kullandığı sloganı ödünç almıştı kürsüde. Sorun değil. Tabii ki alabilir. Ekrem Bey’in “bizim cenaha mesafesi” bir yana, üstelik de, sevindirici bir gelişme sayılmalıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin, haksızlığa uğramış “Ceberut rejim hukuku” mağduru edilmiş, yoksulluk ve sefaletin pençesinde ezim ezim ezilmeye mahkûm edilmiş kitlelere nihayet kararlı bir önderlik etmeye hazırlandığının bir işareti olarak algıladık.

Rejimin her alanda baskısı altında ve cehenneme döndürdüğü ekonomik koşullarda inim inim inleyen halkın “kırmızı kart” mesajı zaten 31 Mart 2024 gecesi ortaya konmuştu. Belki de CHP liderliği haricinde, herkes bunu fark etmişti.

Son haftalarda ve bir iki aylık geçmişte yaşanan diğer vahim hadiseler, CHP liderliğine yönelik “Bırakın yumuşama normalleşme muhabbetini. Karşınızdakinin böyle bir niyeti yok. Sıkıştığı köşeden kurtulmasına izin vermeyin. Halkı arkanıza alıp bir an önce kurtuluş noktasına yani erken bir seçime bu ülkeyi götürmenin çabasına girişin” eleştirilerini yoğunlaştırıyor.

Bunun karşısında rejim ne yapıyor?

Köşeye sıkışan ve artık yolun sonunun geldiğini gayet iyi gören her baskıcı yönetimin yaptığnı yapıyor. Çaresizlik ve panik içinde şuursuz biçimde daha da saldırganlaşıyor. Vatandaşına yoksulluk da değil açlık sınırının bile altında bir aylık geliri bile çok görebiliyor. Çünkü artık, o halkın kendisine oy vermeyeceğinden o bile emin.

Çaresizce muhalefet partisini (aklınca) zor durumda bırakmaya yönelik adımlarını sürdürüyor. Son yerel seçimde beklendiği şekilde elinden kaçırdığı belediyeleri kaybetmenin hazımsızlığı ile “borç kıskacına sokma, soruşturma yağmuruna uğratma, kayyım atama” yöntemlerini kullanarak saldırıyor.

Son örnekte olduğu gibi, bir “yasadışı ihale çetesi”nin varlığından sözederek, pek çok AKP’li belediye ve hatta kamu kuruluşundan ihaleler alan o “çetenin reisi”ne bile dokunmadan, başka kurum ve kuruluşları sorgulamadan sadece CHP’li Beşiktaş Belediye Başkanı’nı “karakola - adliyeye çekiyor.”

Bunlar yaşanırken, bir yandan da yine “sandıktan kendi adamı/adamları çıkmadı” diye İstanbul Barosu’na bulaşıyor. Daha birkaç yıl önce “alternatif baro” kurdurmuş olmasına rağmen, bu baronun yönetimini bile görevden almaya çabalıyor. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nu da “terörle iltisaklı” gösterme gafletine kalkışıyor.

Demokratik yollardan, yani sandıktan seçimle kazanamadığını utanç verici şekilde bilek gücüyle, sopa gücüyle, emrindeki kolluk ve adliye gücünü kullanarak gaspetmenin hevesinde olduğunu bir kez daha gösteriyor. Tabipler Birliği, Mühendis Mimar Odaları Birliği, sendikalar, dernekler, barolar. Hiçbirinin yönetiminde “kendisinden olmayana” tahammülü olmadığını göstermekten utanmıyor.

Bir yandan sözüm ona “barış eli uzatıyor” görünümünde İmralı – Ankara arasında bir anlayış ve silah bıraktırma inisiyatifi başlatıyor rolü oynarken, bir yandan da DEM’li belediye başkanlarını “kayyımlıyor”. Oradan buradan hâlâ “Kürtçe müzik dinledi şarkı söyledi, halay çekti” diye soruşturmaya uğraşan insanların haberleri geliyor.

Pek çok başka örnek verilebilir de…

Dün, gazetemiz BirGün’ün manşetinde de dediğimiz gibi, artık panik içinde “Tüm gücüyle saldırıya geçiyor” ya da başka bir tabirle “Tüm düğmelere aynı anda basıyor.”

O zaman muhalefetteki tüm güçlerin, bu ülkeye bir an önce normal ve hak ettiğimiz demokrasinin gelmesini isteyenlerin, bu tabloyu görüp ivedi vazifeyi kavrayıp kolları sıvamanın zamanı gelmiştir.

Mazur görülemeyecek, tahammül edilemeyecek kadar uzun bir süredir “derlenip dürülmüş olan bayrakları” sandıklardan, kapı arkalarından, bodrumlardan, kömürlüklerden çıkarmanın zamanı gelmiştir.

Kol kola girmenin, yapay ayrılıkları bir yana bırakıp ülkeyi bu rejimden kurtarmak için meydanları doldurmanın ve demokratik direniş hakkımızı kullanarak, gerektiğinde hayatı durdurarak bu rejime “güle güle” demenin zamanı gelmiştir.

Yani, İmamoğlu’nun Çarşamba günü söylediği (ironik biçimde dün kürsüde unutup tekrarlayamadığı ama meydanın kendisine anında hatırlattığı) o sözü hatırlamanın ve hatırlatmanın zamanıdır:

“Kurtuluş Yok Tek Başına. Ya Hep Beraber, Ya Hiçbirimiz!

Kaynak: BirGün

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.